
Ruhun Gemisi
Ağza alınmayacak kelimeler tüketiyorum kendim hakkımda
Bütün çilelerden ve satırlardan geçtim.
Kirpiklerim yoruldu yaşlarımı taşımaktan
Yoruldu gençliğimi verdiğim seven yerlerim
Ki yitirdim sanırdım o yerleri
Heybeme yalnızlık yükleyip geldiğim şehirde
Tekrar yalnızlıkta yaşlanmaya yüz tuttuğumda
Bir türkü çalacak
Aramıza girmiş dağlar denizler
Gelemem diyorum
Öf öf
Sen gel diyorsun
Bir türkü çalacak
Ama kimse benim gibi duymayacak
Çünkü bilmez kimse bir çift denize ulaşmak için
Mahur bir gençliğin dağlarda nasıl heba edildiğini.
Bin demirin bir kelimede eridiğini gördüm
Bir halkın bir kişi karşısında eğildiğini
Bir ömrün bir taşralı tarafından lekelendiğini
Günlerce tek yatmanın hüznüyle boğuldum.
Ellerim kirlendi, yüzüm yadsıdı beyazlıkları
Kara topraktan mor menekşeler nasıl biter?
Güneşin ardından ay nasıl aydınlatır dünyayı?
Bir mayının bir köylünün ayağında nasıl patladığını,
Bir çocuğun bombaların arasında nasıl ağladığını,
Beyaz bayrakları,
Yaşlanmışlıkları,
Yorgunlukları ve yılmışlıkları,
Bütün bunları gördüm.
Bunlara seyirci kaldım…
O vakit aşk vasat bir duygu olmalıydı
Hatta kötü
Olmaması gereken bir şey çoğu zaman.
Aşk baygın bir histi sadece
Bir genç böyle diri tutulabilirdi.
Yapılacak bir şeyin önü
Yakılacak bir saman
Çöle atılacak bir adım
Bunlar hiç düşünülmemeliydi.
Bir ruh böyle aydınlandı vakti zamanında
Ağza alınmayacak kelimeler tüketiyorum kendim hakkında
Bu ruhu öldürmek istiyorum iznin varsa
Yoruldum dünya ile cebelleşmekten
Basit bir adam olmak istiyorum;
Basit bir yaşam
Ay sonu faturaları masaya dizmek istiyorum
Kalın çerçeveli gözlüklerimle günü geçmiş gazeteler okumak
Aydınlanmış bir ruhu öldürmek istiyorum karşında
Tabutumun üstünde mile oynasın yetim çocuklar
Bana lanet etsin mezarıma çapa vuran adamlar
Bir sarhoş toprağımın üzerine bevletsin
Bütün sabahlar saldırsın üzerime üzerime
Ben gecelere aitim.
Ağza alınmayacak kelimeler tüketiyorum kendim hakkımda
İsteğim oldukça vasat
Bütün tutkularımı yitirdim
İçim rahat
Basit bir adam olacağım
Basit bir adam gibi seveceğim.
Dünya umurumda değil
Dünya dönmekte olan bir kaya parçası sadece
Benim urlarım, çilelerim ve kitapların arasında kaybolmuş hecelere dayanır.
Ben o urları paslı bir jiletle kesip geleceğim.
Saçlarım dökülünce bıyık bırakacağım memurlar gibi
Aman diyeceğim hükümet aleyhine sözler duyunca
Akşamları kahveye gidip maç izleyeceğim
Sana seni seviyorum demeyeceğim
Yani seni basit bir adam gibi seveceğim.
Şimdi yargılanmak istiyorum
Köyün ihtiyarları toplanıp kursun -yüce- engizisyonu
İlk suçum engizisyona yüce demek olsun
Ardına sıralansın katlettiklerim
Öldürdüğüm hayallerim dolansın boynuma
Karısından en çok korkan ihtiyarı savcı yapın
O kendi suçunu örtmek için muhtemelen suçlu diyecektir bana
Ben orada savunacağım kendimi
O meydanda.
Devrim isteyen delikanlılara dönüp asıl devrimi öğreteceğim
Asıl devrim “Bir çift denize bakıp içinde ne olduğunu merak etmektir.” diyeceğim
Sana şiirler yazacağım o köy meydanında
Seni şiire layık görmeyenler yargılayacak beni
Aşağılayacak
Ama ben dik durmayacağım
Hatta af dileyeceğim basit bir adam gibi
Eğer yine yücelmek için karşına geçip haykırırsam sevgimi
Eğer topraktan biten menekşeleri koparmaya cesaret edebilirsem
En son senden özür dileyeceğim.
Çünkü Seni anlamayacağın bir sevdanın içine sürükleyeceğim.
Celladım sandalyeme tekme vurmadan fısıldayacak kulağıma
Şu dudak büzüştüren kaltak için miydi?
Ben evet diyeceğim.
Sana haddinden fazla yük yüklemeyeceğim
Bir kürekle boşaltmak gecenin içini
Batmak üzere olan güneşi çıplak elle tutmak
Fırtınalarla dağlar eskitmek
Bütün bunları ben üstleneceğim
Sen o şımarık ama asil yürüyüşünle devam et yoluna
Beni sevme, bana soru sor
Elini omuzuma koy.
Bana dokun ki sol yanımda kasılmakta olan bir kas keşfedeyim
Beni sevme, beni gör
Beni gör ki bileyim yuttuğum bu dikenli lokmanın bir sır olarak kalmayacağını.

